Geleneksel mimarlığımızda evlerin plan tiplerini içinde yaşayan ailenin sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı belirler. Doğal etkenler daha çok binaların yapı sistemleriyle ilgili çözümler üzerinde kendini göstermektedir.

Fındıklı evlerinin özgün mimarisinde sözü edilen evlerin diğer bütün Doğu Karadeniz evlerinde olduğu gibi ana mekânı mutfaktır. Herkesin anlayacağı şekilde Mutfak olarak tanımlanan evin bu bölümünü mutfak terimi tam anlamıyla tanıtmaya yetmez. Çünkü sözünü ettiğimiz mutfak sadece yemek pişirme eylemini değil yemek yeme oturma dinlenme yıkanma ve bunun gibi işlevleri de karşılayabilen çok amaçlı bir mekândır. Evin plan şemasının temel elemanı sayılan mutfak yörede Aşhane Oğomonduni olarak da adlandırılmaktadır. Bazı örneklerde iç mekânlar toplamının yarısı kadar alan kaplayabilir.

Evin arazideki yeri ve konumu belirlenirken aşhane genellikle korunmuş yöne yerleştirilir. Aile bireylerinin ev içindeki yaşamlarının büyük bir bölümü bu mekânda geçmektedir. Aşhanenin özellikle kış aylarında yağıştan soğuk rüzgardan korunmuş olması istenen çözümdür. Odalara hayata yıkanma yerine ve tuvalete bu mekândan ilişki kurulur. Evin girişi bile genellikle doğrudan aşhaneye açılır. Geleneksel kullanımda bahçeyle sürekli ilişkisi olan insanların çamurlu ayaklarıyla içeri girebilmeleri için aşhanenin döşemesi sıkıştırılmış topraktır.

Aşhanenin çok amaçlı kullanılabilmesi araç ve gereçlerin taşınabilir olmasını gerektirmiştir. Aşhanede ocak ve dolaplar dışında sabit olan donatı elemanları yoktur. Otuma elemanları elle kolayca taşınabilen arkalıksız iskemlelerdir. Üzerinde yemek yenen eleman ya bakır sini ya da ahşap sofradır. Açılıp katlanabilen ayaklar üzerine yerleştirildiğinden işi bittikten sonra duvardaki yerine asılmakta mekân diğer kullanımlara hazırlanabilmektedir.

Aşhanede Hayat bölümüne geçiş kapısının karşısına gelen duvarda sürekli ateş yanan bir bölüm ayrılmıştır. Bu ateş yemek pişirme su ısıtma mısır ekmeği pişirme gibi eylemler dışında kışın ısınma korlarından yararlanılarak mangal yakma aydınlanma gibi çok yönlü yararlar sağlamaktadır. Tavandan ucunda yüksekliği ayarlanabilir bir çengeli bulunan zincir sarkıtılmıştır. (kermuli) Zincirin çengeline hazırlanacak yemeğin türüne göre büyüklükleri ve biçimi farklı kazan asılarak ve altındaki ateş canlandırılarak pişirme işlemi gerçekleştirilir.

Bazı örneklerde ateş yakılan bölümde içinde insanların oturabileceği büyüklükte kemerli ocak yapılmıştır. Bazılarında ise ateşin dumanları serbest yükselmekte ve tavanda özellikle bırakılmış boşluktan dışarı atılmaktadır. Aşhanede yanan ateş korları kül altına saklanarak gece sönmeden sabaha kadar korunur ve ateş yeniden canlandırılır. Bu işlem kuşkusuz kibritin henüz yaygın olmadığı dönemlerden çağımıza ulaşmıştır. Ancak sosyal yaşamda öyle yer etmiştir ki yoldan giden biri gördüğü evin bacasından çıkan dumana bakarak rahatlar. Tersine duman çıkmayan evler için de huzursuzluk duyar. Çünkü evin çatısının üstündeki duman içinde yaşamın devam ettiğini gösterir. Halk arasındaki en büyük beddualardan biri “Ocağın sönsün” sözleridir.

Aşhane mekânının hayat bölümüne geçilen kapısının yanlarında yüksekliği insan elinin uzanabildiği düzeye kadar olan kapaklı dolapları vardır. Bu dolabın alt bölümleri daha çok toprak zemine de konabilen kazan bakraç tencere ve benzeri diğer eşyalar için ayrılmıştır. İnsan elinin rahat uzanabildiği orta bölüm ise en çok kullanılan araç gereçlerin korunduğu yerdir. Dolabın üst bölümündeki kapalı gözler ise daha az kullanılan araç gereçlere ayrılmıştır. Bunların dışında bakır sinilerin geçici olarak ahşap duvara iliştirildiği mandallar bazı küçük araçların asıldığı çengeller ve açık raflar aşhanenin uygun duvarlarına yerleştirilmiştir.

Evin en önemli mekânı olan aşhanenin girişi uzaklardan bile fark edilecek çözümlerle biçimlenmiştir. Evlerin tümüne 50 – 100 cm arasında olabilen yükseklikten girilir. Bir başka deyişle öncelikle iç mekâna kolay geçişi sağlamak üzere kapının bulunduğu bölüme bir platform hazırlanır. Genellikle bu platformun üstü kapalıdır. Giriş terası olarak tanımlanabilecek olan bu açık alanın uzunluğu aşhanenin boyu kadardır. Genişliği ise 1,5-3 metre kadardır. Bu platformdan eve evin önünde yer alan setlenmiş düzlükten bir merdivenle ulaşılır. Ayrıca platformdan evin alt katına ulaşan bir ikinci merdiven bağlantısı bulunmaktadır. (Ahır ve depoya dışarıdan ulaşım sağlanır.)

Dışa açılan kapı iç kapılara oranla daha büyüktür. Gündüzleri açık tutulur. Evin içine köpek tavuk ya da diğer hayvanların girmesini önlemek üzere yerden 120-150 cm yüksekliğinde halk arasında Perde olarak adlandırılan ve kapalı tutulan bir kapı daha vardır. Bu kapının uygun yerine mandalı dışardan gelen kişi tarafından kolayca ulaşabilmesi amacıyla dairesel bir boşluk bulunmaktadır. Bu çözüm evin kapalı tutulan kapısının insanlar için değil içeri girilmesi istenmeyen hayvanları engellemek amacıyla yapılmış olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Hayat evin araziye yerleşmesinde denize vadiye ya da manzaraya açılan yönünde yer alır. Her iki yanında birer ya da ikişer oda bulunur.

O halde plan tipinin oluşumunda bir ortak mekân çevresinde sıralanan odalar hayat ve çamaşırlık-tuvalet mekânlarından oluşur. Bu mekânların bazıları ortak mekânla/aşhane doğrudan bazıları dolaylı ilişkilidir. Dolaylı ilişkili olanlar hayattan girilen odalar ve uzun bir koridordan geçilen çamaşırlık-tuvalet mekânlarıdır.

Hayatın yanlarında yer alan odalardan büyük olanı Baş Oda’dır. Seki ya da sedir düzeniyle oturma ve yatmaya olanak veren baş odalarda genellikle ocak bulunmaktadır. Daha çok konuk ağırlanırken kullanılır. Baş Oda’nın karşısında bir ya da iki oda bulunur. Bunlardan manzaraya bakan Köşk Oda olarak adlandırılır. Genellikle evin genç evlileri tarafından kullanılır.

Bazı ev tiplerinde çamaşırlık-tuvalet mekânına geçiş koridoru Hayat’tan bazılarında ise Aşhaneden çözülmüştür. Yaygın olan uygulama bu ilişkinin Hayat’tan bağlantılı olanıdır.

Ortak mekânla doğrudan ilişkisi olan oda sayısı dörde kadar çıkabilmektedir. Evin ana giriş kapısının karşısına gelen yönde bir oda varsa Yan oda iki oda varsa arazi eğiminin yükseldiği yönde yer alana Yukarıdaki Oda eğimin alçaldığı yönde yer alana aşakki oda adı verilmektedir. Bazı örneklerde Hayat’ın yanında yer alan odalardan biri doğrudan ortak mekânla ilişki kılınmıştır. Bu durumda biçimlendiğinde Mabeyn Oda ismini alır. Büyük örneklerde giriş kapısının yanında da ortak mekânla doğrudan ilişkili bir oda daha yer almaktadır ki bu plan tipine çok varlıklı ailelerin evlerinde rastlanabilmektedir.

Ev planlarında mekânların yeri ve birbirleriyle olan ilişkileri aynı ilkelerle biçimlenmesine karşılık aile büyüklüğüne ya da ekonomik güce bağlı olarak oda sayılarında mekân büyüklüklerinde farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Genellikle arazinin eğimli olduğu kabul edildiğinde eğimin yükselen bölümünde ortak mekan/aşhane eğimin alçaldığı ve manzaraya bakan bölümünde Hayat yerleştirilerek iç mekânın iki temel elemanının yeri belirlenmiş ve odalar bu iki mekânın yanlarına yerleştirilmiştir.

İklim açısından istenen yönler önem sırasına göre doğu güney ve batıdır. Kuzey iklimsel etkiler açısından istenmeyen yön olmasına rağmen genellikle manzaraya açıldığı için evler de çoğunlukla kuzeye dönüktür. Bu saptama Karadeniz insanı için evde mutlu yaşamanın ne denli önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Odaların çoğunlukla gece kullanım alanına karşılık adları ne olursa olsun bazı tiplerde ocaklar yapıldığı hatta bazılarına sonradan eklendiği düşünülürse bu odaların gereğinde oturma dinlenme çalışma eylemlerine de olanak tanıyan bir düzeni ortaya çıkmaktadır.

Zamanımıza ulaşabilenlerin çoğunda ocakların ve sekilerin sökülmüş ortak mekân zeminini ahşapla kaplanmış olması bunların eski kullanımlarıyla ilgili bilgilerin unutulup kaybolmasına yol açmaktadır.

Doğu Karadeniz evinin ülkemizin diğer bölgelerine göre farklılıklarına bakıldığında orta yaşama mekânının aşhaneyle bütünleşmiş olduğu görülür. Türk evinde en önemli mekân Oda iken Doğu Karadeniz evinde Aşhanedir. Bazı yörelerde bu mekân Hayat olarak adlandırılmıştır. Oysa Hayat’ın Sofa ile eş anlamlı bir ad olduğu benimsendiğinde Mabeyn olarak adlandırılan manzaraya yönelik mekânın Hayat olması gerekir. Türk evi plan tiplerinde sofa/hayat ev mekânları içinde en geniş alanı kaplamasına karşılık Doğu Karadeniz evinde boyutları oldukça küçülmüştür.

Bu temel farklılıklardan başka aşhane ve iç düzenlerinde de farklılıklar vardır. Kapı ocak dolap tavan süslemelerinde eski Karadeniz kültürlerinin izleri olmasının yanı sıra Kafkasya’dan gelen dış etkiler de ağırlıklı olarak kendini göstermektedir.

Kent ve köy evlerinin plan şemalarındaki farklılıklar tarımsal üretimle tarım dışı üretimin ortaya koyduğu değişik çözümlerden kaynaklanmaktadır. Köy evlerinde toprak zeminli mutfak varken kent evlerinde odalardan biri mutfak işlerini üstlenmiş veya bahçede ek yapı olarak yer almıştır.

Köy evlerinin alt katı hayvan barınağı olarak kullanılırken kent evlerinde alt kat kışlık oda depo ya da mutfak olarak kullanılmaktadır. Kent ve kasabalarda koyların rüzgar ve dalgaları perdelediği bölümlerde yalılar yer almıştır. Yalıların alt katları kayıkhane ve ağ depoları olarak değerlendirilmiştir. Kent evlerinde gelenek içindeki evlerin alt katları dükkândır.

 

Yerleşim Yerleri ve Tercihler

Yeşille mavinin kucaklaştığı bu güzelim kent kıyı kenti olmanın avantajlarından da yararlanarak uzun bir geçmişe sahip olmasa da uğranılan ya da konaklanılan bir yerleşim yeri olma özelliğini korumuştur. İnsanların dışa dönük portrelerini çizerken aynı zamanda da kentin genel bir fotoğrafını çekmiş olduk. 18. yüzyıla kadar yerleşim yerleri olarak kıyı şeridinin uzağında vadilerde ya da güneye bakan dağ sırtlarında yerleşimin tercih edilmiş olması biraz da tarımsal üretim biçimiyle ilgilidir. Hayvancılığın yanı sıra Fındık, mısır, üzüm yetiştiriciliği için dar kıyı şeridinde yaşamanın bir avantaj olmayacağını düşünen halk, balıkçılık, deniz taşımacılığı ve kıyı ticaretiyle uğraşanlardan farklı olarak daha iç bölgelerde ve yükseltili arazilerde konaklamışlardır. Ekonomik kaynaklı bu tercihler beraberinde mimari farklılığı da doğurmuştur.

Evler konaklanılan yerler olmaktan ziyade yaşanılan mekanlar olarak düşünülmüş, alışılmadık bir özentiyle inşa edilmiştir. Evin inşasında genişlik ve yükseklik kadar avlunun yani bahçenin büyüklüğüne de önem verilmiştir. Salt ısı ve ses yalıtımı değil evin konumu, yola uzaklığı iki ev arası mesafe gibi bir takım özel tercihler dışında, en önemli belirleyen olarak güneş alan güneyli cephelere dönük inşa edilmiştir.

Genelde ahşap, taş ve iki katlı geleneksel mimari günümüzde betonarme, tuğla sıva klasik yapılara dönüşmüştür. Günümüz mimari özelliklerinden, konut tiplerinden çokta bahsetmenin bir esprisi olmadığını düşünerek geleneksel konut mimarisinden bahsedelim.

Dere taşlarının kare şeklinde yontularak ahşaplar arasına dizilmesiyle oluşan mimari yapı, yörenin iklim koşullarıyla da ilgili bir tercihtir. Görünüm olarak oldukça eski bir görünüme sahip olmasının yanında kışın sıcak yazın serin bir hava estir evin içerisinde. Ayrıca Karadeniz bölgesinin yoğun nem oranı bu tarz mimari sayesinde insan sağlığını ev içinde tehdit etmesi önlenir. Evin yaşama alanı olarak yani oturma odası ve salon genelde kuzeye bakar. Bunun temel nedeni denizin görünmek istemesi ve vadilerin kuzeye doğru genişlemesidir.

 

Yapı Sistemi

Doğu Karadeniz yöresindeki mimarlık ortamında kullanılan yapı sistemleri başlıca üç bölüme ayrılabilir: Bunlardan birincisi ahşap yığma yapı sistemidir. Dikmeler kullanılmadan ahşap yapı malzemelerinin yatay olarak birbiri üzerine bindirilmesiyle kurulan taşıyıcı sistemleridir. Doğu Karadeniz’de bu tip yapılara ahşabın yaygın olduğu iç kesimlerde ve genellikle yaylalarda rastlanabilmektedir. Günümüze kadar ulaşabilen kıyı kesimindeki ahşap yığma yapıların büyük ağaç türlerinin buralarda da yaygın olduğu eski yıllardan kalma olduğu söylenebilir.

İkincisi ise ahşap çatma/iskelet yapı sistemidir. Çatma Ahşap İskelet Ahşap Karkas gibi yöreye ait deyimler her kesimde belirli yapı sistemini tanımlayamayabilir. Bölgenin bir kesiminde Çatma olarak adlandırılan yapı sistemi başka bir kesimde İskelet ya da Karkas olarak adlandırılmıştır. İsmi ne olursa olsun bu tip yapı sistemlerinde ana kural tüm yapı yükünü temel duvarlarına ileten taşıyıcı elemanlar ahşap yığma sistemlerin tersine düşey olarak kullanılmaktadır.

Genellikle 50 santimetre kalınlığında moloz taşla yapılan temel duvarları yükseltilerek bodrum kat elde edilmiştir. Çatma yapı strüktürü temel duvarların belirli düzeyde bitiminden sonra kurulur. Öncelikle taş duvarın üstüne yatay konumda 15×15 kesitli taban ağaçları yerleştirilir. Köşeler yörede Boğaz Geçme olarak adlandırılan yarım geçmeyle birleştirilir. Gerek köşelerin gerekse kiriş-taban ağacı birleşmelerinden rijit olabilmesi için taban ağacı üst üste iki parçadan oluşturulur. İkinci aşamada taban ve kirişlerin üzerine geçme bir detayla düşey taşıyıcılar oturtulur. Yörede direk olarak bilinen düşey taşıyıcıların boyu normal kat yüksekliğini belirlemektedir. Köşe ve aradaki ana direklerin üstüne yatay konumda yine geçme detaylarla Direk Başı yerleştirilir. Bütün bu işlemler yapılmadan önce yapının cephesinin kuruluş biçiminin önceden saptanmış olması gerekir. Bunun nedeni seçilen dolgu malzemelerinin de taşıyıcı sisteme yardımcı olmalarıdır. Çatma yapılarda dolgu tekniğine göre cephe üç şekilde kurulmaktadır.

Göz Dolma

Düşey ve yatay konumdaki taşıyıcıların araları daha küçük kesitli parçalara bölünerek kurulur. İç bölmelerin dış yüzeyle birleştiği yerlerde ve pencere boşluklarının yanlarında ara dikmelerden yararlanılır. Ayrıca yatak konumundaki ara bağlantılar pencere boşluğunun alt ve üst kenarını belirlemektedir. Düşey ve yatay konumdaki tüm ana ve ara taşıyıcıların oluşturduğu boşluk 17-20 santimetre arayla önce düşey ahşap elemanlarla bölünür. Meydana gelen dar uzun boşluklar 15-22 santimetre arayla düşey elemanlara tespit edilen küçük yatay parçalarla yeniden bölünerek kare ya da dikdörtgen kutucuklar oluşturulur. Artık kurulmuş olan cephe yüzeyi dolgu malzemesi yerleştirilmeye hazır durumdadır.

Göz dolması sisteminde dolgu malzemesi bir yüzeyi çok düzgün olan dere taşlarından kırılarak hazırlanmaktadır. Ahşap elemanlarla oluşturulmuş gözler arasında küçük oranda boyutsal farklar olmasına rağmen bu boşluklar standart sayılabilir. Bu nedenle hazırlanan dolgu taşlarının da gözlere girebilecek şekilde standart olması gerekmektedir. Pencere boşluklarının dışında tüm kutucuklar hazırlanan taşlarla doldurulmaktadır. Taş dolguların ahşap gözlerle meydana getirdiği küçük boşluklar kireç harçla kapatılarak cephe kuruluş tamamlanır. Zamanla kararan ahşap sistemin içinde farklı renkteki dere taşları ve beyaz kireç harcı evlerin dış yüzeylerini yeşil doğa içinde bambaşka bir görünüme ulaştırmaktadır. Göz dolma tipindeki evlere Sürmene ile Hopa arasında kıyıya yakın olan kesimlerde yaygın olarak rastlanabilmektedir. Devlet Karayolu üzerindeki yerleşmelerde birkaç örnek dışında hemen hemen tümü yıkılmıştır. Göz dolması biçiminde inşa edilmiş evlerden büyük bir bölümü Rize İlinin Fındıklı İlçesinde varlıklarını bütün dirilikleri ile korumaktadırlar.

Serender

Serender denilen ve mısır ambarı olarak kullanılan küçük yapılar eski evlerin vazgeçilmez komşularıydılar. Her evin yanında görülen küçük zarif ahşap yapılar ağaç oyma bölümleri ile eski mimarinin en güzel örneklerini oluştururdu.

Serenderlerin mimari güzelliklerinin yanında asıl amaç o dönemin ekmek hammaddesi olan mısırı kurutmak ve saklamaktı. Mısırdan başka ceviz fındık hurma ve fasulye de serenderde kurutulurdu. Bunların çürümeden kuruyabilmesi için karşıdan karşıya rüzgâr geçecek şekilde yapılmışlardır. Ahşaptan kafes biçiminde delikli olarak yapılan serenderin bir veya iki çeperi içeriye devamlı hava girmesine sebep olur ve kurutma işlemini yerine getirir.

Dört direk üzerine kurulan serenderin altı tamamen boştur. Dört adet direk üzerinde birer yuvarlak ağaç tekerlek bulunur ve onların üzerine serender yerleştirilmiştir. Bu ağaç tekerleklerin sebebi serendere fare ve diğer zararlıların çıkmasını engellemek içindir. Yine aynı sebeple sabit bir merdivenleri de yoktur. Serendere çıkılacağı zaman portatif merdiven getirilerek serenderin merdiven dayamak için özel olarak bırakılan çıkıntısına dayandırılır ve öylece yukarıya çıkılır. Kurutulacak olan mısır ve diğer yiyecekler serenderin pencerelerindeki yatay ağaç kollara asılır ve kuruduktan sonra serenderin içerisine alınarak orada muhafaza edilir. Ayrıca kışlık yiyecekler küçük odalar şeklinde yapılmış kilerlerde depolanarak ambar olarak kullanılırdı.

Serender temel kullanım amaçlarının dışında ailenin varlık sembolü olarak da işlev görmekteydi. Her türlü yiyeceğin güvenle muhafaza edildiği serenderin hayat bölümü oldukça gösterişli işlemelerle donatılırdı. An taşıyıcı ağaçlar üzerine günlerce büyük emekler sarf edilerek “yazı” adı verilen yerel motifler oyulurdu. Yazılı serenderler sahibine prestij kazandırır övünç kaynağı olurdu. Yazı adı verilen motifin ağaçların düzgün yüzeylerine çizilmesi işlemi büyük zaman alır ve asıl ustalık isteyen bölümü oluştururdu. Çizmeye göre oyma daha kolay kabul edilirdi.

Serenderlerin hayat bölümü çoğunlukla güneşe dönük cepheye kurulur mevsimine göre mutlak kurutulacak bir şeyle hayat bölümünün tahta duvarlarına asılırdı. Hayatın kalın tahtalardan yapılmış cephesine kumar odunu olarak adlandırılan orman gülü dallarından uygunları seçilerek çakılır bunlar kurtulacak eşyaların asılacağı kanca vazifesi görürlerdi. Hayat duvarın da bazen sararmış mısır koçanları bazen hoşaflık hale getirilmiş hurma dizileri bazen de gerdirilmiş halde çakılarak kurtulmaya bırakılan keçi veya koyun (post) derileri yer alırdı.

 

Taş Köprüler

Doğu Karadeniz bölgesinin bütününde olduğu gibi Fındıklı’da da birçok irili ufaklı akarsu bulunmaktadır. Akarsularının çokluğu ve gürlüğü açısından Fındıklı çevresine göre oldukça zengin de sayılabilir. Akarsular açısından zengin olan ilçede köprü mimarisinin de güzel örnekleri gelişmiştir.

Çağlayan (Abu) dersinin iki yanını birbirine bağlayan bu muhteşem eserin inşa edildiği 1924 yılında inşa edilmiştir. Bugün kullanılmayan bu muhteşem köprünün yanı başında oluşan plansız yapılaşma köprünün azametli görünüşünü yaralamış gibidir.

Fındıklı ilçesinde halen ayakta duran diğer bir köprü de Aslan Dere köyünde yer almaktadır. Çağlayan dersinin denize kavuşma noktasından yaklaşık olarak 17 km güney istikametinde yer alan bu köprünün günümüzden 60 yıl önce inşa edildiği söylenmektedir. Söz konusu köprü bugün de hizmet vermektedir.

Çağlayan (Abu) ve Aslandere (Çukulit)köprülerinden daha mütevazı ölçülerde olan bir köprü de Derbent Köyü girişinde yer almaktadır. Sümer Deresi üzerinde inşa edilmiş olan bu küçük kemer köprü de bugün kullanılmamaktadır.

 

Su Değirmenleri

İlçemizin hemen her köyü ve mahallesinde geçmiş yıllardaki üretim tarzı ve geleneksel yaşama biçimine bağlı olarak çok sayıda su değirmeni bulunmakta idi. Su değirmenleri bölgede üretilmekte olan başta mısır ve diğer tahıl ürünlerinin un ve kırma haline getirilmesi maksadı ile kullanılmakta idi. Zaman zaman tuz, fındık kabuğu vs.’nin öğütülmesi amacı ile de kullanıldıkları bilinmektedir.

Su değirmeni bölgemiz insanının doğada var olan yöresel enerji kaynaklarından en güzel biçimde yararlanılmasının da önemli bir göstergesidir. Her köy ve mahallede bolca bulunan akarsuların en uygun yerine inşa edilen su değirmenleri genellikle çevredeki ailelerin ortaklaşa kullandıkları mekanlardandır. Birkaç ailenin bir araya gelerek

Evlerinin bulunduğu konuma yakın su kaynağında inşa ettikleri su değirmenlerinde önemli bir taş ve ahşap işçiliği gerekmekteydi.1890 yıllarında bir yerleşmenin köy statüsü kazanabilmesi için cami ve mederese (okul) nin yanında bir su değirmeni de gerekli ön koşullardan sayılmaktaydı.

Su değirmenlerinde ahşap ve taş uyumlu bir biçimde kullanılarak hassas bir denge kurulmakta idi. Suyun yüksek bir konumdan boru biçimindeki oluktan hızla akıtılması sistemine dayalı olan su değirmenlerinde sık sık yağmurlar etkisi ile taşan akarsuların bu taşkınlardan korunmuş ancak değirmen kurulmaya elverişli yerinin seçilmesi ile işe başlanırdı. Seçilen değirmen yerinin öğütülecek malzemenin buraya taşınabilmesi şartlarına da sahip olması gözetilirdi.

Akarsuyun en uygun yerinden bir ark sistemi yardımı ile alınan suyu boruya gelmesi sağlanır. Boruya yaprak vs taşınarak sistemin tıkanmasını önlemek amacı ile de tarak adı verilen süzgeçler kurulmaktaydı. Değirmenin çalışmadığı zamanlarda oluğa fazla su gidişini önlemek için de ahşap engeller kullanılarak fazla suyun oluk dışına taşması sağlanırdı.

Değirmen içerisinde kurulan öğütme düzeneğini su yardımı ile dönen çark hareket ettirerek öğütme işlemi tamamlanmaktadır.

 

Tarihi ve Turistik Değerler

Fındıklı ilçesi tarihi dokunun korunması bakımından şanslı ilçelerimizden biridir. İlçemizde yer alan tarihi nitelikli eserlerin birçoğu günümüze kadar ulaşmayı başarmış olup korunup gelecek nesillere bırakılması bugünkü Fındıklı insanına bir sorumluluk olarak yüklenmiştir. İlçemizde yer alan önemli tarihi değerlerimiz şunlardır: Fındıklı Merkez Camii (Fındıklı), Meyveli (Canpet)Köyü Camii (Fındıklı), Çağlayan (Abu)Mustafa Hacaloğlu Evi (Fındıklı), Hurşit Bey Evi (Fındıklı), Çağlayan (Abu) Köprüsü (Fındıklı)

 

Kentleşme ve Konut Verileri

Mahalleler Bina Sayısı Mesken Sayısı İşyeri Sayısı
Aksu (Abu Süfla) 775 1.769 116
Hürriyet (Manaster/Gavra) 333 324 12
Ilıca (Kurtume/Gori) 180 177 25
Liman (Torosi/Mayisine) 319 496 45
Merkez (Viçe) 1.457 3.018 899
Sahil (Mekiskir) 466 1.356 142
Tatlısu (Gesiya) 226 207 56
Yeni (Paçva) 636 959 36
Mahalleler Toplamı 4.392 8.306 1.331
Arılı (Piǯxala) 269 252 10
Aslandere (Çukulit) 181 168 7
Avcılar (Andravat), 219 213 3
Beydere (Süpe) 405 372 15
Cennet (Çennet) 69 62 1
Çağlayan (Abu) 510 478 17
Çınarlı (Çurçuva) 274 258 4
Derbent (Derbent) 404 373 16
Doğanay (Doğancık) 63 63 0
Düzköy (Ğesti) 99 94 3
Gürsu (Piǯxala Ulya) 278 265 8
Hara (Hara) 320 302 13
Ihlamurlu (Ğayna/Zuğu Ulya) 348 313 5
Karaali (Karali) 142 133 4
Kıyıcık(Moçhore/Kontove) 202 193 3
Meyvalı (Canpet) 347 335 3
Saat (3ati) 123 122 0
Sulak (Zuğu Süfla) 257 239 5
Sümer (Sumle) 646 566 65
Tepecik (Peteskir/Zebelit) 199 190 7
Yaylacılar (Hemşilati) 115 110 0
Yeniköy (Gurupit) 267 260 0
Yeni Şehitlik (Peteskir/Zebelit) 35 35 0
Köyler Toplamı 5.772 5.396 189
İlçe Geneli Toplamı 10.164 13.702 1.520

 

Comments are closed.

Close Search Window